top of page

Uzağın Yansımalarında Uzak Ülkeler Stratejisi

  • Ünal GÜL
  • 2 Eyl 2022
  • 6 dakikada okunur

Sayın Mümin KIR yazdı


Savaşların gerçek-yapay ve gizli-açık nedenleri:

Tarihsel süreç içerisinde, birçok siyasi, sosyolojik ve psikolojik nedenler ileri sürülse de, savaşların neredeyse hemen hemen tamamının nedeni iktisadi ve ekonomiktir. Devletler, bu asıl nedeni genellikle kamuoyundan gizleyerek, milliyetçilik, millî ve dini değerler ve bağımsızlık fikirleri ile kamufle edilmiş ayrılıkçı teşvikler gibi üretilen bahaneler veya yaratılan suni nedenlerle kendi halklarının da desteğini elde edip, ülkelerini savaşa sürüklerler. Örneğin, ilkokullarımızda vaktiyle bize öğretildiği gibi 1914-1918 yılları arasındaki birinci dünya savaşının asıl nedeni, Avusturya-Macaristan veliahtı Franz FERDİNAND’ın, Saraybosna’yı ziyareti esnasında bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi değil, sanayileşmiş ülkeler arasındaki siyasi ve bu sayede iktisadi egemenliğe sahip olabilmek için hammadde, sömürge ve pazar arayışlarındaki veya paylaşımlarındaki çekişmedir. Yine, 17 Ocak 1991 tarihinde ABD ve müttefikleri tarafından Irak’a başlatılan “Çöl Fırtınası” harekatının asıl hedefinin ve gerçek nedeninin Kuveyt’i kurtarmak değil de, tam tersine ne olduğunu hepimiz gün gün, ay ay, yıl yıl gördük ve ülkemize de yansıyan sonuçları ile anladık veya ben öyle sanıyorum. Bu konuda sayısız örnekler sıralayabiliriz.


Genel durum ve görünüş:


Bu kısa değerlendirme sonucunda, keşke sizlere her şey bitti, yaşanılan acı tecrübeler devletleri ve toplumları bilinçlendirdi, insanlar ve tüm canlıların yaşamı ve refahı her şeyin üstünde tutulmakta, barış en büyük hedef haline geldi diyebilseydim. Diyebilseydim ama diyemiyorum, zira bunun koskocaman bir yalan olduğunu, ütopya bile olamayacağını sizlerde en az benim kadar biliyorsunuz. Tam tersine günümüzde, hammaddeye ulaşma ve transfer etme arayışları, enerji kaynaklarına hakimiyet ve bu yolları kontrol etme, gıda maddeleri ve tatlı suya erişim, uluslararası pazar kavgaları gibi birçok ana ve iktisadi nedenlerden dolayı içinde bulunduğumuz şartlar, çatışmaları körüklemekte, zorunlu veya yapay nedenler yaratılarak yaratılan göçler, epidemik veya pandemik gelişmeler devletleri olduğu kadar bireyleri de aslında var olan ama şimdilik görülmeyen bir hayatta kalma savaşının içine sürüklemektedir.


İçinde bulunulan şartları en az zararla atlatmak isteyen, iktisadi ve siyasi alanlardaki hakimiyetlerini genişletmek veya en azından korumak isteyen ülkeler AUSKUS, BRICS, KUŞAK YOL (21.YY. DENİZ İPEK YOLU) vb. kısa, orta ve uzun vadeli projeler üreterek, gerçekleştirdikleri ekonomik, siyasi ve askerî organizasyon ve oluşumlar ile geleceklerini en güvenli şekilde garanti altına almak yolunda etkin ve verimli çabalarını uluslararası alanda sürdürmektedirler. Bununla birlikte bilinen emperyalist ülkeler her zaman olduğu gibi kendi yarattıkları bahanelerle yani çıkarları doğrultusunda açıktan veya gizli olarak her türden terör örgütüne destek vermeye devam etmekte, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeleri kendi stratejilerinin bir parçası veya elementi olarak kullanma faaliyetlerini sürdürmekte, ayrılıkçı, bölücü ve irticai unsurları kışkırtmaktadırlar.


Uzak ülkeler stratejisi:


İtiraf etmek gerekirse hiç istemememe rağmen, yukarıda arz ettiğim hususlara kafa yorarken biz ne yapıyoruz diye şöyle bir bakayım dedim. Ekonomist olduğumdan değil, yukarıda da arz etmeye çalıştığım gibi ülkemiz ve dünya çapındaki sorunların çoğunun iktisadi temelli olduğunu düşündüğümden bilgisayarımdan Ticaret Bakanlığı sitesine girdim. Siteyi incelerken dikkatimi çeken ve beni de heyecanlandıran kelimelerden oluşan bir cümle gördüm. Uzak – Ülke- Strateji kelimelerinden oluşan bu cümlenin dikkatimi çekmesinin bence birinci nedeni UZAKLAR kelimesi, eski bir denizci olmam nedeniyle biz hep uzaklara bakmayı, uzaklara gitmeyi, keşfetmeyi aldığımız eğitimle bir yaşam biçimi haline getirmişizdir, ikincisi STRATEJİ kelimesi, artık yemek programlarına kadar düşmüş bu kelime ile ilişkim yemek falan değil, sanırım 41 yıl askeri üniforma taşımanın doğal bir sonucu ve üçüncü kelime ise ÜLKE, kimin dikkatini çekmez ki, bir ülkeniz ve bir ülkünüz varsa ve o ülkü yükselmek ileri gitmekse ne kadar şanslısınız, öyle değil mi?

Sizleri çok fazla sıkmamak adına yazımı tablo, şekil, rakam ve sayılara boğmadan, aynı zamanda da konunun teknik yönleri ile uğraştırmadan çok özet bilgiler vermenin daha uygun bir hal tarzı olacağını değerlendiriyorum. Zira isteyen okuyucularımız daha detaylı bilgilere ilgili bakanlığın sitesinden ulaşabilirler.


Uzak ülkeler stratejisinin amacı ve hedefi:


İhracatımızın üçte ikisinin ülkemize ortalama uzaklığı 2000 km mesafede bulunan ülkelere yapılması ve bu mesafenin dünya ortalamasının gerisinde kalmasından hareketle “Uzak Ülkeler Stratejisi” çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu strateji ile, 85 trilyon dolar büyüklüğe sahip dünya ekonomisinden yüzde 64 pay alan, Türkiye’ye ortalama mesafesi 8 bin 500 kilometre olan 18 ülkeye yönelik ihracatımızın 4 katına çıkarılarak 80 milyar doları aşması hedeflenmektedir. İhracatta pazar çeşitliğini artırarak dünyanın her bir noktasındaki üretici ve tüketicilerin farklı ihtiyaçlarına cevap verecek ürünleri üretmek ve Türk ürünlerinin dünya ticaretindeki rekabetçi yapısını güçlendirerek ihracat performansının sürdürülebilirliğini sağlamak hedeflenmiştir. Bu itibarla, ülkemizin küresel ekonomideki konumunu güçlendirmek ve ihracatımızı yüksek seviyelere çekmek amacıyla geleneksel pazarlardaki kazanımlarımızı koruyarak uzak ülkelere yönelik ihracat stratejilerimiz oluşturulmuştur. Bu strateji ile uzak ülkelerin ticari ve ekonomik iş birliği potansiyelinin değerlendirilmesi ve ihracatta sürdürülebilir artışın sağlanması hedeflenmektedir.


Uzak ülkelerin belirlenme yöntemi ve seçilen ülkeler:


Ülkemize uzak mesafede bulunan, 2018-2020 yılları ortalama ihracatımızın ülke ithalatından aldığı payın ülkemizin dünya ihracatından aldığı yaklaşık pay olan %1’in altında olduğu aynı zamanda 2018- 2020 yılları ortalama dünyadan ithalatı 60 milyar dolar ve üzerinde olan ülkelere odaklanılmıştır. Bu çerçevede, bölgesel denge de gözetilerek, yukarıdaki kriterleri aynı anda karşılayan ve geleneksel pazarlarımız arasında yer almayan, re-export merkezi ya da AB-EFTA üyesi olmayan ülkelerin büyüme pay matrisindeki yerleri tespit edilmek suretiyle Uzak Ülkeler Stratejisi’ne konu olacak aşağıdaki 18 ülke belirlenmiştir. Bu ülkeler: Amerika kıtası (ABD, Kanada, Meksika, Brezilya ve Şili), Asya kıtası (Çin, Japonya, Güney Kore, Pakistan, Hindistan, Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler ve Vietnam), Afrika (Güney Afrika ile Nijerya) ve Okyanusya (Avustralya) dır. Anılan 18 uzak ülke dünya ithalatının yaklaşık %47’sini oluşturmasına rağmen; söz konusu ülkelerin ithalatından aldığımız pay yalnızca %0,26’dır. Söz konusu 18 ülke dünya GSYH’sinin de %64,4’ünü oluşturmaktadır. Ayrıca her bir ülke için ayrı ayrı mal ve hizmet ihracatı kısıtları belirlenmiş ve eylem planları oluşturulmuştur.


Sonuç ve değerlendirme:


Öncelikle ve samimiyetle ifade etmek isterim ki, geç kalınmış olsa da bu strateji uygulanabildiği ve başarılı olduğu taktirde ülkemiz için iktisadi anlamda millî ekonomimize çok büyük bir katkı sağlayacağı inancındayım. Çünkü ben, yıllardır kendi ana karasına itilen veya kendi anakarasına ve karasularına kapatılan ülkelerin gerçek anlamda asla bağımsız olamayacaklarını, siyasi, iktisadi, askerî hedeflerine, kısacası millî hedeflerine ulaşamayacağını savunanlardanım. Millî hedeflere ancak millî gücün tam olarak ortaya konulması ile ulaşılabileceği de yadsınamaz bir gerçektir. Ancak, bu konuyu (uzak ülkeler stratejisini) sadece iktisadi veya ticari bir mesele olarak ele alarak gerçekleştirmeye çalışmak, stratejik seviyeden uzaklaşılıp, operatif veya taktik bir seviyeye gerilemesine neden olacaktır. Başlangıç kısmında belirttiğim gibi, bu konu o kadar hassas ve çok değişkenli bir konudur ki uluslararası alanda barış döneminde bile engellemelerle karşılaşabileceğimiz gibi, kriz ve savaş dönemlerinde uluslararası kara, hava ve deniz ulaştırma yollarımızı daima açık ve güvenli bulundurmamız gerekecektir. Dünya ticaretinin, %85 inden fazlasının deniz yolları ve deniz ulaştırma vasıtaları (ticari gemiler) ile icra edildiği gerçeği de somut bir şekilde ortadayken nasıl bir ticaret filosuna ve nasıl bir donanmaya ihtiyaç duyacağımızı sanırım hepimiz tasavvur edebiliriz. Bu gerçekten hareketle, ülkemizin denizcilik gücünün hedefi olan deniz hak ve menfaatlerimizin, milli güç ve unsurları ile ilişkilerinin değerlendirilerek, geleceğe dönük millî deniz stratejimizin temel esasları ortaya konulabilir. Millî hedeflere ulaşabilmek veya millî stratejiler ortaya koyabilmek için, siyasi güç, askerî güç, ekonomik güç, nüfus gücü, coğrafi güç, bilimsel ve teknolojik güç, ten oluşan millî güç unsurlarını her türlü dogmadan uzak, aklın ve bilimin ışığında daima geliştirmeli ve gerektiğinde kullanabilecek akılcı iradeye sahip olunmalıdır. Bir fikir vermesi açısından, askerî güç unsurlarından sadece Türk Deniz Kuvvetleri’nin- Türk Deniz Kuvvetleri Stratejisi dokümanında- görevlerini incelediğimizde konunun önemi çok daha iyi anlaşılacaktır.

Bahse konu görevler:


Deniz kontrolü

• Güç intikali, • Denizden karaya darbe harekâtı, • Denizlerin serbestçe kullanımının engellenmesi, • Deniz ulaştırmasının korunması, • Deniz güvenlik harekâtı, • Deniz yetki alanlarının kontrolü, • Bayrak ve varlık gösterme, • Barışı destekleme harekâtı, • Kolluk harekâtı (Yetkili makamlarca talep edildiğinde), • Muharip olmayanların tahliyesi harekâtı, • İnsani yardım harekâtı, • Doğal afet yardım harekâtı, • Arama-Kurtarma harekâtı. Bu ilişkisel durum tespit edilmeden ortaya konulan hedefler ya boşlukta kalacak ya da gücü aşan şekillere bürünerek felaketlere yol açabilecektir. Planlanan stratejinin bağımsız olarak uygulanabilmesi ve sürdürülebilir olması mevcut ve olası risklerin çok boyutlu olarak hesaplanması ve gerektiğinde bertaraf edilmesi ile mümkün olabilecektir. Ayrıca naçizane bir fikir olarak ifade etmek isterim ki, son yıllarda Deniz Kuvvetlerimizin kumpaslar, ihanetler ve siyasal nedenler ile yetişmiş ve nitelikli insan gücündeki kayıp asla unutulmamalı, emekli olsalar dahi son derece nitelikli ve yetişmiş denizci sivil/asker personelimizi sudan sebeplerle üzmek ve incitmek yerine, düşmanın dahi kapasitesini bildiği bu kıymetli millî güç unsurlarımızdan-kamu yararı ortak paydasında buluşarak-yararlanmayı bilmeliyiz. Tecrübeler göstermiştir ki her türlü zorluğu yenmenin üstesinden gelmekte en etkili faktör ve güç insan faktörü ve insan gücüdür. Bu teklifim ülkemizin yetiştirmiş olduğu akademisyen, bilim adamı, ekonomist kısacası işinde ehil olan tüm nitelikli insan gücümüz için geçerlidir.

Bu vesile ile samimi ve kararlı bir biçimde icra edildiği taktirde vatanımıza ve milletimize faydalı olacağına inandığım “Uzak Ülkeler Stratejisi” nin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, sözlerime büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün hepimize ışık tutan sözleriyle ve saygılarımla son veriyorum. “Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Comments


bottom of page