top of page
Ünal GÜL

GİTTİLER, GEÇEMEDİLER, GEÇEMEYECEKLER

Sayın Mümin KIR yazdı

Evet. “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler”. Şeref saçan sırmalar, şehitlerimizin kanları, anaların ve yavukluların gözyaşlarıyla tarihe altın harflerle yazılmış bu kelimelerin sahibi, 1870 yılında İstanbul/Sultanahmet’te doğan Cevat Paşadır. Osmanlı Devleti’nin çöküş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları arasında yer alan yaşamının şan ve şerefle dolu yılları onu tarihe ve bizlere Orgeneral Cevat ÇOBANOĞLU olarak emanet edecektir. Emanet demişken, bize bu vatanı emanet edenlerden biri olan Cevat Paşanın “Gittiler, geçemediler ve geçemeyecekler” sözünün ne anlama geldiğini, bugün birçok yetişkinin bir kısmı belki bilmektedir, ancak özellikle gençler ve çocuklarımızın -özel olarak tarihle ilgilenenler dışındaki- oldukça önemli sayılacak bir bölümü ne bahse konu sözü ne de bu sözü söyleyen kahramanı maalesef bilmemektedir. Hal böyleyken, yetişkinler için bir şey söylemek istemem ama çocuklarımızın ve gençlerimizin bu ve benzeri konulardaki bilgi yetersizlikleri biz büyüklerin, yani hepimizin vefasızlığı ve hatasından kaynaklanmaktadır. En azından benim düşüncem bu şekilde olup, bu konu ayrı bir tartışma konusudur.


Cevat Paşa, Arapkirli Çobanoğluları ailesinden ve Osmanlı Genelkurmay Başkanlarından Müşir (mareşal) Şakir Paşa’nın oğludur. Annesi Emine Hanımdır. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak belirtmem gerekirse, Cevat Paşa’nın askerliği dışındaki en önemli özelliklerinden birisi Mektebi Sultani (Galatasaray Lisesi) mezunu olmasıdır. Liseden mezuniyetini müteakip 1888 yılında o zaman İstanbul’da bulunan Kara Harp Okulu’na girmiştir. Tarihin bir tecellisi olarak, bu tarihte henüz 7 yaşında olan Atatürk ile kaderlerinin savaş meydanlarında kesişeceğini ne Cevat Paşa ne de Mustafa Kemal Paşa’nınkendileri dahil hiç kimse bilmemektedir. 1891 yılında Harp Okulu’nu çok iyi bir derece ile tamamlayan Cevat Paşa, o zamanki yönetmelikler ve uygulamalar gereği bu başarısının bir sonucu olarak kurmay subay olmak üzere Harp Akademisine seçilmiştir. Teğmen rütbesiyle Harp Akademisi öğrenimine başlayan Cevat Paşa, 1892 de üsteğmenliğe terfi etmiş ve böylece 1891 yılında başladığı Harp Akademisini 20 Mart 1894’ te birincilikle bitirerek, akademiden genç bir kurmay yüzbaşı olarak mezun olmuştur.1894–1909 yılları arasında Padişah Yaveri sıfatıyla, Maiyyet-i seniyye de[i](saray kurmay kurulu) görev almış ve 1895’te binbaşılığa terfi etmiştir.


Okumayı çok seven ve çalışkan bir subay olan Cevat Paşa, Fransız Ordusu tarafından Orleans’ta icra edilecek manevralarda(tatbikat) bulunmak üzere, 26 Ağustos 1895’te Paris’e gönderilmiştir. 24 Ocak 1898’de kaymakamlığa (yarbaylığa) yükselmişve 7 Şubat 1899 yılında Bulgaristan’da, yine aynı yıl Lahey’de yapılan Silâhların Yasaklanması-Silahsızlanma- Konferansı’na katılmak üzere görevlendirilmiştir.Tarihler 1900leri gösterdiğinde, önce miralay (albay), 1901’de de mirliva (tuğgeneral) rütbesine ulaşmıştır. Cevat Paşa, 2 Ağustos 1904 yılında, Hicaz Demiryolunun Şam ile Ma'an arası açılış töreninde görevli olarak anılan bölgeye gönderilmi[ii]ştir. 1905’te Edirne’nin tahkimi için Tophane-i Amire’de[iii] teşkil edilen kurulda görevlendirilen Cevat Paşa, 25 Aralık 1906 yılına gelindiğinde artık bir ferik (korgeneral) dir.


Bu yoğun görevleri ile uluslararası ilişkilerdeki faaliyetlerde gösterdiği başarıları nedeniyle sadece yükselmekle kalmayıp aynı zamanda çeşitli ödüllerle de taltif edilmiştir. Bu kapsamda kendisine, Gümüş Muharebe Liyakat Madalyası, 15 Nisan 1899’da Bulgar Devleti’nce Liyakat, 1900’de İkinci Rütbeden Aleksander nişanları ile 24 Mayıs 1902’deİspanya’nın İkinci Rütbeden İzabella, 4Ocak 1904’te Almanya’nın İkinci Rütbeden Kron dö Prus ve İkinci Demir Salip nişanları tevdi edilmiştir.

Ancak, ikinci meşrutiyetin ilanıyla yönetimi ele geçiren ittihat ve terakkinin çeşitli gerekçelerle çıkarttığı ve 2 Ağustos 1909’da kabul edilen Tasfiye-i Rüteb-iAskerîye Kanunu[iv]gereğince Ferik Cevat Paşa’nın rütbesi yarbaylığa düşürülmüş ve kendisi 28 Ağustos 1909 da Harp Akademisi Komutanlığı’na atanmıştır. Bu uygulama Cevat Paşayı çok sevdiği askerlik mesleğinden koparmaya yetmemiş, aksine bir yıl sonra yani 29 Eylül 1910 tarihinde yeniden (ikinci defa) miralaylığa (albay) terfi ettirilmiştir. Bu rütbede bir süre daha Harp Akademisi Komutanı olarak görev yapan Cevat Paşa, müteakiben ve sırasıyla; 15 Ocak1911’de 1 inci Ordu Kurmay Başkanlığına atanmış, bu arada Temmuz1910’da Alman ordularının geçit töreninde bulunmak üzere Berlin’e Mayıs 1911’de de İngiltere Kralı’nın taç giyme töreninde bulunmak üzere(Padişah adına giden Yusuf İzzettin Efendi’ye refakat etti) Londra’yagönderilmiştir. 29 Eylül 1912- 4 Şubat 1913’te Şark Ordusu Kurmay Başkanlığı veÇatalca Ordusu Topçu Komutanlığı Kurmay Başkanlığı yapmış, 4 Şubat1913’te de 9 uncu Tümen Komutanlığı’na atanmıştır. Bu görevde iken ikidefa Osmanlı-Bulgar Sınır Komisyonu Başkanlığı görevlerini de ifa etmiştir.


10 Ağustos 1914’te onu başarılı ve yılmaz bir askerlik döneminden, tarihe altın harflerle yazdıracak ve düşmanın bile unutamayacağı tarihi görevi olanÇanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na getirilmiştir. Bu tarihi görevine atanmasından yaklaşık dört ay sonra Cevat Paşa, 29 Kasım 1914’te ikinci defa Mirlivalığa (Tuğgeneral) terfi ettirilmiştir. Burada altı çizilmesi gereken husus Cevat (ÇOBANLI) paşanın Çanakkale Muharebelerindeki rütbesi birçok metinde iddia edildiği gibi, albay değil Tuğgeneral olduğu gerçeğidir. Tabii ki rütbeleraskerlerin kahramanlık ve adanmışlık seviyesini tam olarak gösteren alametler değildir,ancak savaş meydanlarında kazanılmış bir hakkın teslimi her şeyden daha önemlidir.


MÜSTAHKEM MEVKİ KOMUTANI CEVAT PAŞA VE ÇANAKKALLE CEPHESİ


Amiral Carden’in rahatsızlığı nedeniyle komutayı kurmay başkanı Roger Keyes ile  Amiral Roback almıştı. 06 Mart 1915 günü her iki komutan amirallik forsu toka edilmiş olan “Majestik’in güvertesinde durum değerlendirmesi yapıyorlardı. Bak! Uçaklardan biri havalandı dedi Amiral Robeck. Şimdi üzerimizden geçip Topçamlar’daki obüs bataryalarınınyerlerini tespit edecek. Biz de o bölgenin tozunu attıracağız. Bu sırada iki komutanın yanına uçaktan gelecek sinyali takip eden topçu Yarbay Gibson yanlarına gelmişti ki, Mesudiye Bataryasından atılan bir mermi Majestik’in güvertesinde patladı.Türklerin kısa menzilli topları mayın tarama gemilerini perişan ederken, Ark Royal uçak gemisinden kalkan uçak’ta Anadolu yakasındaki bataryaların kükremesiyle isabet alıp, Karanlık limanın sularına daldı. Bunu gören Roger Keyes: Derhal geri çekilin! diye emir verdi. Denize düşen uçağın pilotu Albion zırhlısı tarafından kurtarılırken, Mesudiye Tabyasından durumu izleyen Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, adeta haykırıyordu: Geldiler! Geçemediler! Geçemeyecekler!!!”[v]


Yazımın bu kısmında yine bir konunun altını çizmekte çok büyük yararlar olduğunu açıkça ifade etmem gerekir ki aksi, tarihin yanıltılması ve Çanakkale savaşında kan ve terlerini dökmüş binlerce Mehmet’in haklarına girilmesine neden olacaktır. Özellikle gençlerimize ve öğrencilerimize hatırlatırım ki; Çanakkale Deniz Savaşı bir günlük bir savaştan ibaret değildir. Çanakkale Cephesinde 18 Mart 1915Çanakkale Deniz Savaşına gelene kadar, düşmanın ve birleşik işgalci filonun saldırıları aylarca öncesine dayanmakta, Türk Askeri boğazın savunulması için kanını ve canını vermeye aylar öncesinde başlamaktadır. Şöyle ki; daha 3 Kasım 1914 günü yapılan bombardımanda giriş tabyaları kısa süre ateş altına alınmış ve Cevat Paşa komutasındaki müstahkem mevki birliklerini geceli gündüzlü çalıştırarak savunma manzumesini güçlendirmiştir.


10 Ağustos 1914’te Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’na atanan Cevat Paşa, birliklerini (özellikle müstahkem mevki topçusunu) ve 9’uncu Tümen’i muharebeye hazırlamış, Başkomutanlığa verdiği bir raporla da yaptığı ve yapacağı işleri bildirmiştir. Bu raporda, denizden yapılacak bir taarruzda kesin savunmanın Boğaz’ın iç kısmında yapılması üzerinde durmuş, Boğaz’ın giriş kısmının her zaman kolayca düşürülebileceğini savunarak, Erenköy koyunun (karanlık liman) düşmanın sığınmasına engel olacak şekilde mayınlanmasını önermiştir.


Çanakkale Boğazı’na denizden yapılan ilk taarruz, 3 Şubat 1915 günü saat 06.50’de başlamış, iki İngiliz harp gemisi Ertuğrul ve Seddülbahir tabyalarını, iki Fransız harp gemisi de Kumkale ve Orhaniye tabyalarını17 dakika süreyle bombardıman etmiş, 5 subayla 80 Türk eri şehit düşmüş, 1 subay, 20 er de yaralanmıştır.


Yine Fransız ve İngiliz harp gemileri, ikinci kez 19 Şubat 1915 günü saat07.45’te, Boğaz önüne gelmiş; uzak mesafelerden, girişteki Türk tabyalarını saat 17.30’a kadar topçu ateşi altına almıştır.


Bilahare, 25 Şubat 1915 günü daha fazla muharebe gemisi bombardımana katılmış, 26 ve 27 Şubat 1915 günleri merkez tabyaları da ateş altına alınmıştır. 1, 2, 3, 4 ve 12 Mart 1915 günleri de Boğaz içerisine giren İngiliz ve Fransız harp gemileri, kayda değer bir başarı sağlayamayınca İngiliz Amirali Robeck tüm deniz gücüyle Boğaz’ı zorlayarak İstanbul’a ulaşmaya karar vermiştir. Aslında 18 Mart 1915 Deniz Savaşı, Çanakkale Cephesi içinde her iki taraf için de hem bir sebep hem de bir sonuçtur.


İşte burada Cevat Paşa’nın ve emrindeki Mayın Grup Komutanı Binbaşı Nazmi Bey, Nusret Komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey ve harekata destek veren Alman subaylarının planlama ve icra başarıları çok yüksektir.


“18 Mart sabahı, hava ılıman ve güneşliydi. Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa atına binerek, Hacı Paşa Çiftliğinden ayrıldı. Tayyare meydanına doğru at sürdü. Heyecanlıydı. Çünkü Alman Pilot Serno, bu sabah erkenden keşif uçuşu yapacaktı.” “18 Mart sabahı gerçekten de çok hareketli başlamıştı. Alman pilot Serno’nun gözlemcisi Yüzbaşı Schneider’den saldırı hazırlığı bilgilerini alan Cevat Paşa işkampvya ile Maydos (Eceabat)’a geçti. Amacı, 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ile genel durumu görüşmek ve Yarımada’daki her iki tümenin teftişini yapmaktı. Kendisini Maydos iskelesinde bizzat Mustafa Kemal karşıladı. Yanında 26’ncı Alay Komutanı Hafız Kadri Bey vardı. Hoş geldiniz dedi Mustafa Kemal. İyi havayı fırsat bildiniz! Hoş bulduk Kemal! Hava iyi ama vaziyet iyi değil! Sabah Yüzbaşı Serno’nun havadan yaptığı keşifle gördük ki büyük saldırı hazırlığı başlamış, Akdeniz Filosu üç ayrı grup halinde, boğaza saldırı için harekete geçmiş durumda. Bugün saldırıya geçeceklerini tahmin ediyordum Paşam! Diye cevap verdi Mustafa Kemal.”[vi]



Ve sonrasını hepimiz biliyoruz, hepiniz biliyorsunuz. Muharebe bütün şiddetiyle devam ederken zırhlılar ve mayınlar savaşın seyrini değiştirecekti. Türk savunmasındaki bataryalar da susturulamıyordu. Bu durumda harekâta devam etmek, donanmanın mahvolmasına sebep olabilirdi. Bu büyük riski göze alamayan Amiral Robeck mağlubiyeti kabul ederek saat 18.00’da donanmaya geri çekilme emri verdi. Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, düşman donanmasının çekilişini seyrederken dudaklarından şu sözler dökülüyordu: “Gittiler… Geçemediler… Geçemeyecekler.”

Ancak her nedense-nedenini tahmin etmekle beraber kesin olarak anlayamadığım bir şekilde- işgalcilere kısmen karada ve özellikle de denizde büyük bir şamarın atıldığı bu zaferde Cevat Paşa genellikle satır aralarına sıkıştırılıp geçiştirilmektedir. Bu nedenle bu büyük zafer kadar bilinmesi gereken şey; Mirliva ve Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, işgalciler ve emperyalistlerin hasta adam olarak nitelediği Osmanlı’nın, birleşik Avrupa filosunun komutanı Amiral Carden’i hasta edip savaş dışı bırakan mümtaz ve kahraman bir paşasıdır ki, anılan paşa millî mücadele döneminden, Cumhuriyetin onuncu yıldönümündeki kutlamalarda, biri Atatürk olmakla beraber Mareşal Fevzi Çakmak’la birlikte kürsüde duran üç kişiden biridir.


Daha sonra Cevat Paşa, Çanakkale cephesi kara savaşlarında da büyük yararlılıklar göstermiş ve 9 Ekim 1915’te 14’üncü Kolordu Komutanlığı’na atanmıştır. Yeni düzenlemeler kapsamında, 6’ncı ve 14’üncü kolordulardan oluşan Güney Grubu (11 Ocak 1916’da Çanakkale Grubu oldu) Komutanlığı da kendisine verilmiş, Çanakkale’deki başarıları nedeniyle, Harp Madalyası ve İkinci Rütbeden Kılıçlı Osmanî Nişanı ile ödüllendirilmiştir.


DİĞER CEPHELERDE CEVAT PAŞA


Kahramanlık ve fedakarlıkları sadece Çanakkale cephesi ile sınırlı kalmayan Cevat Paşa,10 Kasım 1916’da Galiçya’da bulunan 15 inci Kolordu’nun komutanlığına atanmış ve Paşa 18 Kasım 1916’da yeni görevine başlamıştır. Burada verdiği başarılı hizmetler nedeniyle Altın Liyakat Madalyası ve Birinci Dünya Harbi’ndeki başarıları nedeniyle de Birinci Rütbeden Kılıçlı Mecidî Nişanıyla ödüllendirilmiş, kendisine, Almanya’nın İkinci Rütbeden Kırmızı Kartal, Kılıçlı Askerî Liyakat, Birinci Rütbeden Kılıçlı Taç nişanlarıyla, Avusturya-Macaristan’ın İkinci Rütbeden Merit Militer (Askerî Liyakat), Front de Faire nişanları verilmiştir.


Cevat Paşa, 15’inci Kolordu Komutanı olarak Galiçya’da bulunduğu sırada 4 Şubat 1917’de Alman İmparatoru Wilhelm tarafından kabul edilmiş, Türk birliğinin kahramanlığını ve zaferlerini öven İmparator, yararlık gösterenlere nişanlar vermiştir. Cevat Paşa’yı yemeğe alıkoymuş, yemekte Paşa’ya iltifatlarda bulunmuştur. Bu meyanda sofradakilere, Cevat Paşa’nın yaşamında iki defa, General olmanın zevkini tattığını, bu nedenle aralarındaki en mutlu kişi olduğunu da söylemiştir.


Cevat Paşa, 19 Ağustos 1917’de tekrar 14’üncü Kolordu Komutanlığı’na atanmış, 8 Kasım 1917’de 8’inci Kolordu Komutanlığı’na, 24 Kasım1917’de 2’nci Ordu Komutan Vekilliği’ne getirilmiş, 2 Aralık 1917’de de8’inci Ordu Komutanı olmuştur. 11 Ağustos 1918’de Ferikliğe (Korgeneral) terfi ettirilerek, Altın İmtiyaz Madalyasıyla ödüllendirilmiştir.



Bu arada Avusturya-Macaristan, Paşa’ya İkinci Rütbeden Demir Taç, Birinci Rütbeden Kızılhaç, Birinci Rütbeden Taşlı Taç nişanlarını, Almanlar da Birinci Demir Salip Nişanı’nı vermişlerdir.

Cevat Paşa, 3 Kasım 1918’de Genelkurmay Başkanlığına atanarak İstanbul’a gelmiş 19 Aralık 1918’de Harbiye Nazırı olmuştur. 14 Mayıs 1919 da İkinci defa Genelkurmay Başkanlığı’na atanmış, bu görevde iken, Mustafa Kemal Paşa’nın 9 uncu Ordu Komutanlığı’na atanmasını desteklemiş ve birlikte Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı ziyaret ederek, kendisine 9 uncu (sonradan 3’üncü Ordu) Ordu bölgesi hakkında güvence vermişlerdir.[vii]


Ancak Genel Kurmay Başkanlığı görevi sırasında, Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşayla olan irtibatı ve Millî Cepheye verdiği desteği, İstanbul İşgal Güçleri tarafından istihbar edilen Cevat Paşa, İngilizler ve Fransızlar tarafından devrin sadrazamı Damat Ferit’e şikâyet edilmiştir. Bu olay üzerinden bir gün sonra, gece yarısında işgal güçleri tarafından evinde tutuklanarak, pijamalı ve elleri kelepçeli olduğu halde evinden alınmış ve bir gemiye bindirilerek Malta’ya gönderilmiş ve hapse mahkûm edilmiştir. Hiçbir asker ve insanın unutmaması gereken bu alçaklık, 1915’te denizden ve karadan Çanakkale’yi geçemeyen[viii]ancak Mondros Mütarekesi’nden sonra Boğazdan geçerek İstanbul’a giden emperyalist işgal kuvvetleri komutanının, Cevat Paşayı Malta’ya gönderirken geminin Çanakkale Boğazından geçişini 18 Mart tarihine denk getirterek tutuklu olarak geçirmesi batı terbiyesizliğinin en aşağılık örneklerinden birisidir.


İkinci İnönü Zaferi’nden önce toplanan Londra Konferansı olumlu bir sonuç vermemiş, yalnız TBMM Baş Delegesi ve Dışişleri Bakam Bekir Sami Bey’in 1 Mart 1921’de İngilizlerle imzaladığı sözleşme gereğince iki taraf esirleri geri vermiştir.


İngiliz Komiserinin etkisiyle bu sözleşmeden geç yararlanan Cevat Paşa,15 Ocak 1922’de Anadolu’ya katılmış ve 9 Şubat 1922’de de Elcezire Cephesi Komutanlığı’na atanmıştır.21 Ekim 1923’te 3’üncü Ordu Müfettişi olmuş aynı zamanda Milletvekilliği görevini de yürütmüştür.


31 Ekim 1924’te Ordu Komutanlığı’nı bırakarak Milletvekilliğine devam etmiş, 25 Aralık 1924’te tekrar milletvekilliğinden ayrılarak Askerî Şûra üyeliğine atanmıştır.


Çok iyi derecede Fransızca ve Almanca bilen Cevat Paşa, çeşitli dış görevlere gönderilmiş ve komisyonlara da katılmıştır. Nitekim, 7 Ocak 1925’te Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) namına Musul’a gidecek heyette görevlendirilmiş, 28 Kasım 1925’te Türk-Irak hudut meselesinin Milletler Cemiyeti’nde görüşülmesinde Askerî Müşavir olarak bulunmuştur.


28 Nisan 1926’da İstanbul geçici Generaller Askeri Mahkemesi Başkanlığı yapmış, 30 Ağustos 1926’da Orgeneral olmuştur.16 Kasım 1928-12 Ocak 1932 Cenevre Silâhları Sınırlandırma konferanslarına delege olarak katılmıştır.


Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevdiği ve aynı zamanda büyük saygı gösterdiği Cevat ÇOBANLI Paşa, büyük başarılarla sürdürdüğü askerlik mesleğini 14 Eylül 1935’te tamamlayarak yaş haddinden emekli olmuştur.


ASKERÎ VE KİŞİSEL NİTELİKLERİ


Cevat Paşa, ciddî, çalışkan, dürüst, bilgili, ileri görüşlü, cesur, kesin karar sahibi, üstün ahlâklı, Fransızca ve Almancayı çok iyi bilen bir kurmay subaydı. Büyük karargâhlardaki kurmay görevlerinde çok başarılı olmuş, onun kişilik ve karakteri emrindekiler üzerinde olumlu bir etki yapmış ve astlarına her konuda yardımcı olmuştur. Öğretim ve eğitime çok önem vermiş, o dönemde pek az kişinin kabul ettiği yeniliklerin orduya girmesi için büyük rütbelerde de bizzat çalışmıştır. Çok iyi seviyedeki lisan bilgisi nedeniyle yurt içinde ve dışında birçok toplantıya katılmış, önemli sayıda kritik konuyu kısa sürede olumlu bir sonuca ulaştırmıştır.


Komuta ettiği birlikleri en ağır muharebe şartlarında başarıya ulaştıran, sorumluluktan kaçmayan, kanun ve yönetmeliklerin kendisine verdiği yetkileri hiçbir etki altında kalmadan, gereken yer ve zamanda kullanan bir komutandır. Aynı zamanda yaşadığı dönemde cereyan eden harplerin ve muharebelerin hemen hepsine katılmış ve büyük birliklere komuta etmiş çok tecrübeli bir komutandır. Hele, Birinci Dünya Harbi’nin Çanakkale ve Galiçya Cephesi’nde kazandığı başarılar her türlü övgü ve takdirin üzerindedir.


Askerliği öylesine sevmektedir ki, hayatını bu mesleğe vakfetmiş Tasfiye-i Rüteb Kanunu’yla rütbesi Korgenerallikten Yarbaylığa indirilmesine rağmen aynı şevk ve hevesle çalışarak Orgeneralliğe kadaryükselmiştir.


Çağdaş, yeniliğe açık az konuşan ama öz konuşan bir yapısı vardır. Otoriter ancak askerinin başını okşayacak, onun kanını mendiliyle silecek kadar mütevazıdır. Astlarını ve özellikle askerlerini çok severdi.


Sade bir yaşamı seçmiş, en çok baş ağrısından çekmiş ve en çok kitaplarını sevmiştir.

 

CEVAT PAŞANIN ÖLÜMÜ


Çanakkale Deniz Zaferinin baş mimarı ve kahramanlarından biri olan büyük asker ve Mustafa Kemal Atatürk en sevdiği ve saydığı mesai arkadaşlarından birisi olan Cevat ÇOBANLI Paşa 13 Mart 1938 tarihinde ve 68 yaşında İstanbul’da ebediyete irtihal etmiştir. Vefatı yurtta büyük bir üzüntüye neden olmuş, halkın sevgisi ve duyguları o zamanki basında bizzat tecelli etmiştir. Büyük Önderin rahatsızlığı nedeniyle cenazesine katılımı mümkün olmamışsa da kendi adına cenaze törenine bizzat yaverini görevlendirmiştir. Cenaze günü Galatasaray Lisesi tatil edilmiş ve mülkî ve askerî erkânla birlikte cenazesine binlerce vatandaş eşlik etmiştir.


Naaşı ilk önce İstanbul Erenköy’deki Sahrayı Cedit Mezarlığına defnedilmişse de1988 yılında ailesinin de inhasıyla Ankara’daki Devlet Mezarlığında ebedi istirahatgâhına intikal ettirilmiştir. Ruhu şad olsun.


BİZLER DE GİTMEDEN ÖNCE


            Savaşlarla olduğu kadar şanlı zaferlerle dolu tarihimiz, her altın sayfasında sayısız kahramanlar, isimli/isimsiz nice yiğitler barındırmaktadır. Tarih göstermiştir ki; Geçmişini, zaferlerini, mağlubiyetlerini, hatalarını, yaşanan ihanetleri bilmeyen ulusların sağlam bir geleceğe sahip olmaları neredeyse imkansızdır. Bilindiği üzere tarih soyut bir kavramdır, onu somut hale getiren iyisiyle kötüsüyle geçen zaman içinde insanın yaşanmışlıklarıdır. Şu birkaç sayfalık yazıda bile günümüzle örtüştürdüğümüzde alınacak onlarca ders vardır. Kahramanlarımızla övünmekten, hatalarımızla yüzleşmekten kaçmamalı, sürekli suçlu aramaktan vazgeçmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bizim sahip çıkmadığımız her tarih sayfası, unuttuğumuz her kahraman o veya bu şekilde hasımlarımız tarafından ele geçirilecek, günün birinde hainler kahraman, kahramanlarsa hain olabilecektir. Veya zaferler birer mağlubiyet olarak sunulabilecektir. Bu bilinç bir devlet politikası haline getirilmeli ve resmi dernek ve kurumlar ile sivil toplum kuruluşları gerçekçi ve objektif olmak kaydıyla bu konuda mutlaka desteklenmelidir.


            Geçtiğimiz hafta 13 Mart 2024 Çarşamba günü Çanakkale Turizm ve Tanıtma Derneği (ÇATUD) tarafından düzenlenen ve Belediye Başkanı ile çeşitli dernek başkan ve temsilcilerinin, kıymetli yazar ve tarihçilerin katılımıyla çok anlamlı bir anma törenine katılma şansını elde ettim. Ve en güzeli de tarihi bir masal olmaktan çıkarıp, gerçeğe dönüştürmede çok etkisi olduğuna inandığım, kahramanlarımızın ve şehitlerimizin yakınlarıyla tanışma şerefine eriştim. Bu anma töreninde Orgeneral Cevat ÇOBANLI (Cevat Paşa) nın torunu Ayşe SARAN hanımefendi ve aile yakınlarını tanımak benim için çok duygulu ama bir o kadar da gerçekçi yaklaşım oldu. Bu duyguyu iki yıl önce Nusretin 7-8 Mart1915’te 26 adet mayını döktüğü Karanlık Limanda (Erenköy Limanı) icra edilen ve Amiral Cem GÜRDENİZ ile birçok yurt severin iştirak ettiği anma gününde yaşamıştım. O gün Nusret Komutanı ile Başçarkçısının muhterem torunları ile tanışıp tıpkı 13 Mart günü olduğu üzere, tarihi günümüze taşıma şansına erişmiştim. Emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.


Bu duygu ve düşüncelerle, Millî kahramanlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi ve onların yakınlarını asla unutmadan büyüğü ve küçüğüyle hatırlamalı ve hatırlatmalı, onları gelecek nesillerimizle tanıştırarak onlardan feyz ve ders almalıyız. Zira onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız vardır. Unutmamalıyız ki, tarih akılsızları olduğu kadar vefasızları da affetmez.


Bu vesile ile başta yazımızın kahramanı Orgeneral Cevat ÇOBANLI olmak üzere, millî mücadelenin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

 

Not: Bu güzide anma törenine şahsımı da davet eden ve bu yazıyı yazmamda belge ve bilgilerini esirgemeyen kıymetli hocam Araştırmacı Yazar Sayın Ahmet KAŞIKÇI ile anma törenindeki çok önemli bilgileri ve sunumuyla bizleri aydınlatan ve yine belge ve birikimleriyle yardımlarını esirgemeyen Çanakkale Tarihi Alan Başkanlığı Harp Tarihi Araştırmaları Başkanı ve Araştırmacı Yazar Sayın Ahmet YURTTAKAL ve  anma törenini düzenleyen ÇATUD Başkanı Sayın İsmet Balkan’a şükranlarımı sunar, katılımı ile bizleri onurlandıran Sayın Ayşe SARAN hanımefendiye nezaketinden dolayı saygılarımı arz ederim.

 

KAYNAKÇA:

Kaşıkçı, A., (2022), Sonsuz Döngü, Almina Kitap Yayınevi, Çanakkale.

Yurttakalan, A., (2018), Çanakkale Zaferi’ninUnutulan KahramanıCevad Paşa, Derin Tarih Dergisi.

Yurttakalan, A., Makaleler (muhtelif).

Baycan, N. (1991) Orgeneral Cevat Çobanlı. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 7, sy. 20, 365-89.


ALT NOTLAR:

[i]Maiyyet-i seniyye, padişahın yanında bulunanlar hakkında kullanılan bir tabirdir. İlk zamanlar sade olan Osmanlı saray teşkilatı zamanla genişlemiş, bu tabirin içerisine dâhil olanların sayısı bini aşmıştı. Sultan II. Abdülhamid döneminde maiyyet-i seniyye ye hayli kurmay subay alınmıştır.

[ii]  

[iii] Osmanlı askerî örgütünde topçu sınıfının yönetim merkezi. Devletin top fabrikası.


[iv]  Kanunun uygulamaya geçirilmesi Tahdid-i Sin (Yaş Haddi) Kanunu ve

Tasfiye-i Rüteb-i Askerîye Kanunu adı altında iki başlıkta incelenir. Yaşı ilerlemiş olan

bürokratların tasfiyesini öngören Tahdid-i Sin Kanunu 17 Mayıs 1909’da Meclis-i Mebusan’a

sunduğu tezkerede yer almış, yaşanan tartışmalar sonucunda kabul edilmiştir. Kanun

uygulanması neticesinde 7500 alaylı subay emekli edilecektir. Diğer taraftan haksız yere

yükselen subayların da tasfiyesi gerekliydi. 2 Ağustos 1909’da kabul edilen Tasfiye-i Rüteb-i

Askerîye Kanunu haksız yere yükselenlerin tespiti ve tasfiyesi sürecini hızlandıracaktı. Bu

kanun gereğince yapılan tasfiyelerde Özkan’ın tespitine göre, 1908 Aralık ayında Osmanlı Kara

Ordusu’nda 26310 olan subay sayısı, 1911 yılı Ocak ayında 16121 subaya düşmüştür. Bu tasfiye süreci İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarda hakimiyet kurmasıyla bağlantılı olarak gerçekleşmişti.

 

[v]Sayın Ahmet KAŞIKÇI’nın “Sonsuz Döngü” isimli kitabından alıntıdır.


[vi]Sayın Ahmet KAŞIKÇI’nın “Sonsuz Döngü” isimli kitabından alıntıdır.


[vii]Atatürk, Nutkunda ayrılışı günü Cevat Paşa ile bir şifre kararlaştırdıklarından, bu şifreyle haberleştiklerinden ve Cevat Paşa’nın yararlı hizmetlerinden söz etmektedir.

 

[viii]Mondros Mütarekesinden sonra, İtilaf Devletleri Donanması, 7 Kasım'da mayınları temizlemek bahanesiyle Çanakkale Boğazı'ndan geçti ve İstanbul'a ulaştı. Önce İtilaf Devletleri'nin 61 harp gemisinden oluşan donanması 13 Kasım 1918 günü İstanbul önlerine demir attı. 11 harp gemisi ile bir Yunan zırhlısının da katılmasıyla, İstanbul önlerinde demirleyen gemi sayısı 73'e çıktı.[10]


47 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page