top of page
Ünal GÜL

Dostluk, Düşmanlık ve Jeopolitik

Sayın Cem GÜRDENİZ yazdı

İngiliz Başbakanı John Temple (Lord Palmerston’ın) 19. Yüzyılda söylediği ünlü sözü aslında bu yazının amacını özetliyor. ‘’İngiltere’nin ebedi dostu veya düşmanı yoktur. Değişmez çıkarları vardır.’’ Bu söz yönetim şekli ne olursa olsun her ülke için geçerlidir. Jeopolitik, işte bu çıkarları denge içinde tutan bir yaklaşımla coğrafyanın milli güç unsurları arasında öne çıkmasını sağlar. Eğer güçlü iseniz coğrafyanız kendi çıkarlarınız için; değilseniz hegemonyanın emrinde kullanılır. Coğrafyanızı kendiniz koruyamazsanız diğer güçlerin korumasına izin verirsiniz. Diğer güç de bu korumayı kendi jeopolitik, ekonomik çıkarları karşılığında sonuna kadar sömürür. Coğrafya değişmediği için Jeopolitik koşulların değişimi dostluk ve düşmanlık kavramlarının değişim ve dönüşümünü de sağlar. Sonuçta jeopolitik koşullar dinamik dostluk ve düşmanlık dönüşümleri içinde zayıfsanız sonunda coğrafyanızın değişimine neden olacak kadar yakıcı ve dayatıcı olur. Dünya tarihinde ve kendi tarihimizde sayısız örnekleri vardır. Örneğin, 1904’e kadar sürekli rekabet ve kriz statüsünde olan, sayısız savaşlar yaşayan İngiltere ve Fransa, yükselen kıta gücü Almanya denize çıkınca yakınlaşarak bugüne kadar devam eden ittifak sistemine girdiler. Veya Kırım Savaşında 12 Mart 1853’te Osmanlıyı Ruslardan kurtarmak için Karadeniz’e gelen İngiliz ve Fransızlar bu kez 18 Mart 1915’te Osmanlıyı yok etmeye Çanakkale’ye geldiler. Ya da 1916’da Muş cephesinde Osmanlı Ordusu Komutanı olarak Ruslarla çarpışan Mustafa Kemal, 26 Nisan 1920’de Sovyetlere Askeri Yardım Anlaşması için heyet gönderip çoğunluk oradan gelen silah ve cephane ile Kurtuluş Savaşını başardı. Jeopolitik duygularla değil akılla hareket etme bilimidir.

Kıta ile Denizin Mücadelesi


Kapitalizmin emperyalizm aşamasına geçtiği 19. Yüzyıldan sonra jeopolitik büyük resim, Kıta ile Denizin güç mücadelesi şeklinde tarif edilebilir. Önce İngiltere, daha sonra ABD, denizlerin hâkimi olarak küreyi kontrol altına almayı hedeflediler. Her iki gücün Protestan ve kapitalist ticaret gücü olması, küresel hegemonyayı şekillendirirlerken jeopolitik üstünlük ile ekonomik hegemonyanın yani, kaynaklar, pazarlar ve deniz ulaşım yollarının kontrolünü paralel şekilde hedefledi. O nedenledir ki her iki devlet de sürekli uzaklarda savaşmış, okyanus ve denizlerin kontrolünü ve bilhassa önemli deniz ulaştırma geçit noktalarının (Choke Points) yanı başındaki devletlerin denetimini hedeflemişlerdir. İşte kapitalist hegemonların ekonomik çıkarları, devletin jeopolitik çıkarları ile simbiyotik ilişki içinde dünyanın kaderini böyle şekillendirdi.


Vietnam Örneği


Bu satırları okuduğunuz 10 Eylül 2023 günü ABD Başkanı Biden, Vietnam’a resmi ziyarette bulunuyor. ABD ile Kuzey Vietnam arasındaki savaş 1965’te başlamış, 1973 yılında bitmişti. Bu savaşta çoğu sivil, yaklaşık 2 milyon Vietnamlı öldü. Savaşta yenilen ABD’nin kayıpları 60 bindi. Laos ve Kamboçya gibi ülkelerle birlikte savaşın bedelini ağır ödeyen Vietnam, ABD’yi ölerek dize getirdi ve ABD müttefiki Güney Vietnam’ı yenerek bölünmüş Kore’nin aksine Vietnam devletinin bütünlüğünü sağladı. Savaşta Amerikan savaş makinesi, napalm yangınlarından, Agent Orange adı verilen kimyasal silaha kadar geniş bir yelpazede vahşet uyguladı. ABD’nin gerilemesi 1973 Vietnam yenilgisi ile başladı. Bu gerileme halen devam ediyor. Diğer yandan Batı Pasifik’te Çin’in yükselmesi ile başlayan jeopolitik değişim ABD ile Vietnam’ı geride kalan 2 milyon Vietnamlının Amerikan ateş gücü ile katline rağmen buluşturdu. 1985 yılında ikili ilişkileri başlatan Vietnam ile ABD, aralarında Savunma İş birliği/Diyalog antlaşmaları dahi imzalandı. Biden, 2000 sonrası bu ülkeye giden 5. Devlet başkanı oldu. 2018 ve 2020’de ABD Uçak Gemileri Vietnam’da liman ziyaretinde bulundular. En son 2023 Haziran ayında USS Ronald Reagan Uçak gemisi ve refakatindeki gemiler Da Nang’a demirlediler. Bu ziyaret sırasında USS Lassen muhribinin komutanının bir Güney Vietnamlı mülteci aileden gelen Amerikan vatandaşı olması gözlerden kaçmadı. Bu arada ABD’nin Vietnam’a silah satış ambargosunu 2016 Nisan’ında kaldırdığını da hatırlatalım.


Jeopolitik Esastır


Vietnam, Asya yüzyılı olan 21’inci yüzyılda sosyalist bir ülke ve ABD’nin zamanında en çok zarar verdiği devlet olmasına rağmen kapitalist/emperyalist blok yanında yer alıyor. Bunun temel nedeni jeopolitik ihtiyaçlar. Jeopolitik ihtiyacın temel nedeni de Çin Halk Cumhuriyeti. Pekin ile Sosyalist Vietnam Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler aynı ideolojiye sahip olmalarına rağmen çok fırtınalı ve istikrarsız geçti. Vietnam, ABD ile savaşı sırasında Çin’den yardım görmesine rağmen, kuzeyindeki bu dev ülkeye sürekli olarak jeopolitik kuşkuyla yaklaştı. İlişkiler güney ve kuzey Vietnam birleştikten sonra kötüleşti. 1977-1991 yılları arasında devam eden Vietnam-Kamboçya savaşı Çin-Vietnam gerginliğinde önemli rol oynadı. Kriz büyüyünce, 1979 yılının başında Çin kısa süre için Kuzey Vietnam’ın belirli bölgelerini işgal etti, başkent Hanoi’ye kadar yaklaştı. Vietnam, binlerce kişinin öldüğü bu savaş sonrası Çin sınırına 600 bin kişi yığmıştı. Diğer yandan deniz yetki alanları nedeni ile de iki ülke arasında pek çok kriz yaşandı. 1998 yılında Spratly Adaları bölgesinde Çin ile çatışma yaşanmış ve 70 Vietnamlı ölmüştü. Deniz sorunları içinde Tonkin Körfezinde deniz sınırlarının belirlenemeyişi ile Paracel ve Spratly Adalarının egemenliğinin tartışmalı durumu başı çekiyor. Vietnam-ABD savaşı sırasında Çin ve Vietnam bu sorunları dondurmuştu. 2000’lerin başında Çin, Paracel adalarında egemenliğini ilan etti. 2011 yılında Vietnam, Güney Çin Denizinde yeni tatbikatlara başlayacağını duyurunca, durum yeniden karıştı. 21 Haziran 2012 tarihinde Vietnam’ın Paracel ve Spratly Adacıklarını kendi egemenliğine alan yasayı onaylaması tırmanmayı artırdı. Benzer bir hamle de Çin’den geldi. Haziran 2014 içinde Güney Çin Denizinde, Vietnam’la tartışmalı Spratly Adaları bölgesine, sahip olduğu en büyük açık deniz petrol sondaj tesisini yerleştirdi. Bu suları Çin gibi Vietnam da kendi münhasır ekonomik bölgesi olarak görüyor. Son zamanlarda iki devlet arasında Güney Çin Denizinde tansiyon çok yüksek. Biden, böyle bir konjonktürde resmi ziyareti gerçekleştiriyor.


Düşman ve Dost Kavramının Değişimi


Bugün Vietnam 50 yıl önce 2 milyon yurttaşının ölümüne neden olan ABD’yi kucaklıyor. Peki neden 2 milyon Vietnamlı ve binlerce Kamboçyalı ile Laoslu öldü? Neden 60 bine yakın Amerikan genci mecburi askerlik (draft) sonucu muazzam kamuoyu baskısına rağmen ölüme gönderildi? Ve bugün iki ülke arasında bırakalım siyasi ve ekonomik, askeri düzeyde dahi yakınlaşma yaşanıyor. Bunun sebebi jeopolitik. Önce düşmanlığın nedenine bakalım. 1953’te Kore yarımadasının kuzeyini yani Çin ile müşterek sınırı olan bölgeyi komünist Kuzey Kore rejimine kaptıran ABD, büyük bir yenilgi almıştı. Gücünü denizlerin kontrolünden alan ABD’nin karşısında böylece 1953’te Batı Pasifik’te 3 komünist devlet vardı. Çin, SSCB ve Kuzey Kore. Vietnam’ın Güney Çin Denizinde stratejik Malakka Boğazına mücavir bir alanda komünist bir devlet olarak varlık göstermesi deniz hakimiyet teorisine göre hareket eden emperyalist dev için kabul edilemezdi. Bu jeopolitik teoriye aykırı idi. Çin 1949’da iç bütünlüğünü ve bağımsızlığını kazanmıştı. ABD bunu önleyememişti ve Amerikan jeopolitiği için bu büyük bir yıkımdı. Tüm çabalara rağmen ancak kıtasal ve küresel dengeleri etkileyecek boyuttaki sonuçları bugüne kadar devam eden Tayvan Adasında, Çan Kay Şek’in bağımsız Çin Cumhuriyetini kurmasını sağlamışlardı. Diğer yandan bir Batı Pasifik devleti olan Sovyetler İkinci Dünya Savaşından güçlenerek çıkmış ve Japonya’nın kuzeyini kontrol eden Kuril Adalarını işgal etmişti. 1953 bittiğinde Japonya Fatihi Amerikalı General Mac Arthur, Inchon çıkarmasına rağmen Kore’nin bütünlüğünü sağlayamamış ve Kuzey Kore kaybedilmişti. İşte bu koşullarda Vietnam’ın kaybına tahammül edemezlerdi. ABD, Fransa yenilgisinden sonra 1954 yılında 18. Paralelin kuzeyinde kurulan Kuzeydeki komünist Vietnam rejimini kapitalist Güney Vietnam’ı destekleyerek değiştirmeliydi. Diğer yandan İkinci Dünya Savaşının muzaffer Amerikan ordusunu besleyen dev silah sanayinin yeni savaşlara ihtiyacı vardı. Fanatik bir komünizm düşmanı olan ABD Başkanı Truman’a göre Vietnam düşerse, Asya’nın domino taşları gibi komünizme teslimiyeti önlenemezdi. Jeopolitik, ideolojik gerekçeleri kullanarak yani komünizmle savaş mantrası altında Amerikan gençlerini savaşa götürdü. Yanına SEATO (Güneydoğu Asya Anlaşması Örgütü)nü de alan ABD, Kuzey Vietnam Ordusu ve müttefiki Güney Vietnamlı Vietkong gerillalarına karşı önce vekalet savaşını, 1964 sonrası da doğrudan kendi savaşını başlattı. 1965’te 23 bin askeri olan ABD’nin 1967’de 540 bin askeri sahadaydı. Her sene 30 milyar dolar harcanıyordu. Askeri harcamalar Amerikan silah sanayiine inanılmaz kazanç sağlıyordu. Savaş boyunca Amerikan askeri helikopterleri 34 milyon sorti yapmıştı. Ancak sonuç tam bir felaketti. 1973’te ABD, Saygon’dan yenilerek ve kaçar gibi geri çekildi. O gün birisi çıkıp da Amerikan Büyükelçisine ‘’merak etmeyin, Vietnam Hükümeti 27 yıl sonra Amerikan Başkanını ağırlayacak’’ dese herhalde kimse inanmazdı. Ancak 16 Kasım 2000’de Başkan Clinton, Vietnam’ı savaş sonrası ziyaret eden ilk Başkan oldu. Biden’ın bu haftaki ziyareti işte jeopolitik koşulların değişiminin dost ve düşman kavramına nasıl yer değiştirttiğini gösteriyor. Çok keskin bir örnek olduğu için bu vakayı kullandığımızı vurgulayalım.


Kafkas Seddi


Nasıl ki ABD kendi jeopolitik çıkarlarını ideolojik bir düşmanlaştırma üzerinden Vietnam üzerinde gerçekleştirmeye çalıştıysa, bugün de Vietnam Çin’in deniz yetki alanları başta olmak üzere Çin ile arasındaki yaşamsal jeopolitik çıkar çatışmasında 50 yıl önceki düşmanı ABD’yi müttefik olarak yanına çekiyor. Bu durum 1920 sonbaharından sonra Osmanlı ile 14 kez savaşan Ruslar ile Ankara’nın askeri yardım ilişkisine girmesine benzetilebilir. O dönemde Mustafa Kemal’in başka çaresi yoktu. İtilâf Devletleri’nin kurgusunda batı etkisindeki Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı kurarak "Kafkas Seddi"ni oluşturacaktı. Çok değil 20 yıl önce Balkanlarda yapılan bu kez Anadolu’nun doğusunda yapılacak ve Türk halkı Anadolu içine hapsedilmiş olacaktı. Böylece hegemon batı, Basra Körfezi ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kendi nüfuz bölgesini oluşturup, Karadeniz’de tam hakimiyet sağlayabilecekti. Zaten Sevr haritası da bu oluşumun somut bir sonucu idi. Sevr ile Trabzon ve Batum limanları Ermenistan ve Gürcistan’a bırakılıyordu. Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından 6 ay önce 5 Şubat 1920 günü “Kafkas Seddi” üzerine şu açıklamaları yapmıştı: “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.” Kafkas seddinin Sevr haritasına yansıması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarımız üzerindeki bağımsız Kürdistan ve Ermenistan’dı. Bu hayaller Atatürk ve Lenin iş birliği sayesinde yıkıldı. Anadolu devrimi ile Sovyet devrimi anti emperyalist karakterleri ile Avrasya’nın bu köşesinde 20’nci yüzyıl siyasi coğrafyasını şekillendirdi. Dünyada sömürgeler döneminin bitişini başlattı.


Türkiye Dersleri


100 yıl sonra, günümüzde Kafkas seddinin yerini, emperyalizmin soykırım yalanları üzerine kurulan Ermenistan iddiaları ile Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki ABD ve vekillerinin askeri gücü ile çevrelenme ve bölücü terör süreci almıştır. Gelecekte her iki emperyal proje başarılırsa Anadolu doğudan koparılacaktır. Böylece Anadolu’nun Avrasya ile ulaşım yolları tıkanacak, Türk ve yükselen Asya dünyasından tamamen soyutlanacaktır. Diğer bir set de Ege ve Akdeniz’de Yunanistan ve GKRY üzerinden oluşturuldu. Sevilla haritası üzerinden kıtaya itilmeye çalışılan Türkiye, ABD’nin her iki ülkede yığınaklanması ve askeri yardımları sayesinde çevrelendi. Denizde de bir set oluşturuldu. Bunların hepsi NATO üyeliği maskesi altında sözde müttefiklerimiz tarafından gerçekleştiriliyor. NATO’ya 1952’de abartılı Sovyet tehditi maskesiyle kritik coğrafyamızı teslim ederek bağımsız savunma ve dış politikadan koparıldık. Bugün NATO, Türkiye’nin koruyucu ittifakı maskesi ile jeopolitik çıkarlarımızın aleyhindeki devletler grubundan oluşuyor. Kısacası 100 yıl öncesinin Kafkas Seddinin yerini doğuda bugün Kürt-Ermeni, batıda Ege - Akdeniz setleri alıyor diyebiliriz. Cumhuriyetin 100. Yılında batının Türk ve Türkiye üzerindeki gerek algısı gerekse vizyonu değişmemiştir. Coğrafyası kritiktir. Hem Çin ile Rusya hem de İran’ın çevrelenmesinde hayatidir. O halde bu coğrafyadan batı vaz geçemez. Ancak Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarını sağlamasına izin verir mi? Vermez. KKTC’den asker çek ve KKTC’yi lağvet. Seville haritasını kabul et. Azerbaycan’a desteğini kes. Montrö’den vaz geç ve Rusya ile düşman ol. İran’a saldır. Batının çıkardığı tüm savaşlardan kaçan Afganları, Ortadoğuluları ve kuzey Afrikalıları ülkene kabul et ve demografik yapını boz. Türklükten vaz geç, ikiz yasalar ile doğuyu batıdan kopar, Suriye ve Irak üzerinden Akdeniz’e erişen kukla Kürt devletine izin ver. İşte o zaman seni batı dünyasında tutarım. AB’ye alırım. Olsun, vatanın küçülecek, denizden kıtaya hapsedileceksin ama Avrupa’nın ve batının bir parçası olacaksın. Ucuz kanınla NATO üzerinden hür dünyayı genişleteceğiz. Neoliberal kapitalist ekonomiye yeni pazarlar ve kaynaklar açacağız. Bugünlerde Türkiye’nin Montrö 19. Maddesini uygulayarak Ukrayna Rusya Savaşında tarafsız kalmasını hazmedemeyen NATO, AB ve batı dünyası ile içimizdeki mandacıların anlayamadığı bir gerçek var. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100. Yılında yıkılışının başlangıcını yapmaz. Yapamaz. Vietnam bile jeopolitik çıkarları söz konusu olduğunda 2 milyon insanını öldüren ABD’ye yanaşıyor. Coğrafyasını koruma uğruna gelecekte başına çok daha büyük belalar açabileceğini bildiği halde ABD ile aynı yatağa giriyor. Paracel ve Spratly Adaları ile deniz yetki alanlarındaki çıkarlarını korumak için bunu yapabiliyor. Türkiye bugün Vietnam’ın karşı karşıya kaldıklarından çok daha zorlu risk ve tehditlerle karşı karşıyadır. Türkiye coğrafyasının gücünü kendisi için kullanmalı ve Asya güçleri ile her alanda iş birliği kalarak içinde bulunduğu jeopolitik fırtınayı atlatmalıdır. Bu fırtına NATO çerçevesinde atlatılabilecek boyutlarda değildir. Zira NATO taraftır. NATO’nun Rusya karşısında aldığı her yeni karar Türkiye’nin tarafsızlığına zarar vermektedir. Korkarım bazı emrivakiler ile Türkiye ABD’nin savaşının içine çekilmeye zorlanacaktır. Çok hassas bir döneme giriyoruz. NATO’da soğukkanlı ve aklı selim ile davranmak ve çatışmayı körükleyen emperyalist gruptan uzak durmak esas olmalıdır. İkinci Dünya Savaşında gerek jeopolitik boyut gerekse siyasi boyutlarda çok daha olumlu ve elverişli koşullarda idik. Bugün NATO üyeliğimiz ayağımıza büyük bir bağ ve yeni maceralar için her an patlayacak apandisit gibidir.

31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page